Sizi suçlamıyorum,
Işığa kıl’ım!
Beni her daim aydın bırakan, Güneş’e kılım. Argoyum biraz kusura bakma. Bana yakıştıramadın belki ama inan ki daha kötüsünü bile söylüyebiliyorum. Şu an yazamasam da burada!
Işık Tanrı’sına inanan bir kavim, nesil, ırk olmuştu değil mi?
Haklılar!
Ve bu Tanrı sürekli benim üzerimde, civarımda, etrafımda, kafamın tam da yarıçapında. Işık Tanrısı benim kalbimin içinde yeniden ortaya çıkıp, “Tanrı öldü!, yeni Tanrı benim” diyeceği günü beklediği için telaşta. Ama ben mutsuzum onunla, insan içinde bir Tanrı var iken mutsuz olabilir mi? Yok, sanma ki aslında bu çok güzel, görkemli, olağanüstü bir hazine. Sıkıldım her yere ışığımla gidip de en karanlık gecelerimde hala aydınlık görünüyor olmaktan. Sıkıldım, içimdeki bitmek tükenmez bilmeden yanan mum ışığından. Yeter be!
Benim kalbimi mi buldu bunca zaman kendini korumaya almaya, insanlıktan saklamaya.
İçimdeki ışığı bir müddet benim gibi iyi niyet ile, sakinlik ile, sükunet ile taşıyabilecek bir beden arıyorum. Işıktan nasibini almamış, kalbi hiç güneş görmemiş, ne ezelde ne ebedde aydınlıkta duramamış bir gönüllü sana sesleniyorum. Gel al şu kalbimdeki, ruhumdaki ışığı. Ya da ey Işık Tanrısı gerçekleştir artık kendini. Güzel bir beden sipariş et kendine. Yok yok özel bir terziden rica et de senin üzerinde diksin özenle.
Ama ne olursun çık benden!
Bugün ne yaptın biliyor musun? Çok mutsuz bir zamanımda, sevdiğim birinin gözlerine acı ile bakarken, birden gözlerime girdin. Işıttın tüm bedenimi. Ne hakla? Ha ne hakla? Söyle bana? Neden matemimi bozuyorsun? Neden ruhumu ben istemediğim halde ansızın arındırıyorsun?
Çık ve başka bir emre kadar girme şu mahsun kalbime !…
(Siz bana bakmayın yine de, Tanrı’nın ışığı inşallah hepimizin üzerine…)
What do you think?
It is nice to know your opinion. Leave a comment.