Şimdi bir sürü şey diyeceğim ama ben deyince çok önemsemeyeceksin. Yarın ünlü bir yazar yazacak alıp hemen başüstü yapacaksın. Bir şeye değer atfederken kullanılan ‘kötü’ bir yöntem var. Bu şey, kim tarafından size sunuldu? Nerede sunuldu? Ne yolu ile sunuldu? … Oysa bu şeye ‘değerli’ sıfatını verebilmemiz için o şeyin ne kadar güzel ve önemli olduğuna karar vermemiz yeterli!…
Şu cinnet devrinin, önce şok süreci geçer, yas süreci başlar sonra derin bir nekahat dönemi ile devir kapanmaya yüz tutar. Yaşanılan ve nasıl olduğuna inanılamayan her şey, başına gelmiş her korkunç şey için bu sıra geçerlidir. Katliamlar, Dünya’nın her toprağında süregiderken, kendimize yer açmak için hunharca öldürdüğümüz diğer canlılar gibi birbirimizi de, bize öğretilen yarışta ‘yok’ etmek ister gibi öldürüyoruz. Bedensel varlığın son bulması vahşeti yaşanırken bir tarafta; hayatta elini tutabileceğimiz, bir kelam söz edebileceğimiz pek çok güzel insanın manevi katlini de ‘biz’ yapıyoruz…
Konuşacak, yazacak çok şey var çünkü insanda birikmiş çok ‘öfke’ var! İnsanda birikmiş çok ‘öç’ var. İnsanda birikmiş çok ‘ezilmiş duygu’ var!… Tıpkı canilerin hayatları incelendiğinde konunun hep ‘aile’ye dayanması gibi…
Dünya’ya getirdiğimiz canlının tüm sorumluluğunu almak zorundayız ama bu canlıyı kendimiz gibi yapma hakkına sahip değiliz. Bu zamana kadar sahip çıkmamız gerektiği öğretilen, ne derlerse haklı gördüğümüz, her zaman istedikleri yönde davranış sergilememiz beklenen ‘aile’, kimilerini işte böyle cani yapabiliyor!…Kimimiz ailenin içinde iken gerçekten büyük güven ve huzurla büyüdük ama kimimiz evde ‘sorun’dan başka bir şey bulamadık… Boşanma oranının artması kadar ‘medeni’ bir hal yok. Bir çocuğun ‘mutsuz’ bir aile içinde tutulması kadar gereksiz ve kötü bir durum yok!…
Tüm tanımların tek tek altının çizilip sorgulanmasının zamanı geldi. Mutluluk nedir, ne değildir? Ne kadarı insan bünyesi için gerekli, ne kadarı fazlalıktır? Acaba fazla alınan demir gibi kanı zehirleme ihtimali var mıdır? … Aile nedir? Çocuğa ne vermeli, ne vermekten imtina etmelidir? Sadece korunma içgüdüsü ile içinde bulunulan bir camia mıdır? Böyle ise, bu sadece bir zorunluluk değil midir? Çocuklar, kendilerini bu zorunluluk içinde hissedip, bu nedenle sizin yanınızda ise, bunda düşünülmesi gereken şeyler yok mudur?
Tüm kişilik bozukluklarının sebebinde ailenin rolü olduğu gibi mutluluk algısının payı da epey fazla. Çünkü ;
Kendini ‘mutsuz’ hissetmek ile başlıyor tüm buhranlar. Kendini ‘mutsuz’ hissetmek… Oysa bunda kimi zaman hiçbir mahsur yok ki, insan kendini mutsuz hissederken en yaratıcı zamanındadır. İnsan, ilhamı içinde tuttukça mutsuzlaşır. Mutsuz olmak, psikolojik bunalımların başı olmamalıdır. Mutsuzluk bir hayat emaresidir. İnsanların kendini hep mutsuz hissetmelerinin sebebi; mutluluğun formülüze edilmesindendir. Bir takım kişisel gelişim düşmanlarının uydurduğu kulplardır. Mutluluk, koşullu değil; ansızındır!…
Yaşadığımız güzel duyguların var olma koşulunu sınırlamanın lüzumu yok. Kim, ne şekilde kendini mutlu ve korunaklı hissediyorsa, orada gerçekten mutlu olduğunu biliyordur. Mutlu olmak için yaşamaktan ve onun için varlık koşulları sıralamaktan vazgeçin. Bunun en yüce duygu gibi gösterilmesinden vazgeçin. Nice duygu var ki bir başına yaşandığında tüm mutluluklara dahil eder insanı…
What do you think?
It is nice to know your opinion. Leave a comment.