"Enter"a basıp içeriğe geçin

Daktilo

DAKTİLO

“Yazmak, istediğiniz rüyayı görebilmek gibi mucizevi bir deneyim.”

Murat Gülsoy

Bugün de okuduğum kitap beni kendimden uzaklaştırdı. Kendi yeteneğimden, kendi amacımdan, kendi özgüvenimden uzaklaştırdı. Kendimi gereksiz ve yersiz bir kendini beğenmişlik içinde buldum. Ne kadar çok ‘kendim’ dedim. Tekrar ettikçe uzaklaşayım diye kendimden. Tiksindim kendimden desem yeridir. Eskiden yazamamı tuttuğum kalemin tonuna bağlardım ama şimdi görüyorum ki düpedüz beceriksizim ben.

Aç parantez (

Çocukluğumdan beri kaleme kağıda olan ilgim, önce günlüklerime sonra arkadaşlarıma, aileme yazdığım notlara sonra da aşklarıma yazdığım mektuplara evrildi. O zamanlar yazmak için kullanılan en teknolojik alet olan daktiloya olan sempatim, fakirliğimi yüzüme vuruyordu. Bir şeyi alamadığım gerçeği ile onu hayalim yapma farkındalığı birleşti. Yıllarca tek hayalim bir daktilo almak oldu. Uzaktım bu hayale çünkü ailemin bana ayırdığı bütçe ve daha da önemlisi ilgi sınırlıydı. Üzerimde, bir deney faresinin maruz kaldığı spot ışıkları yansaydı belki daha net görülebilirdi yeteneklerim. O yüzden deney farelerini o zamanlar amaçlarının ne olduğunu bilmeden kıskanırdım. Görülüyorlar derdim. Görüyor onları birileri. İnceliyorlar, bıyıklarını o çirkin kuyruklarını… Ellerine bir peynir parçası veriyorlar, besliyorlar diyordum. Neyse fare özentisi daktilo hayalimi gölgelemesin. Ben 15 yaşındayken hayatımda bir mucize oldu. O zamanlar benim için tam tabiri ile mucizeydi. Almanya’da yaşayan teyzem beni çok severdi. Ona posta yoluyla mektup yollayan, sevgimi sözcüklerle onun kalbine ulaştıran tek kişi bendim sanırım. Harçlıklarımdan ayırdıklarımla kartpostallara verdiğim paralar ve onların üzerini hevesle, özlemle, kalemin siyahı ile doldurmalarım bir işe yaramıştı. Teyzem ve eniştem beni fark etti! Farklı bir ülkede olduklarından bazı şeyleri farklı görebildiklerini düşünüyordum zira annem ve teyzem aynı hammaddenin işlenmesi yoluyla doğmuşlardı. Yazma hevesim annemin hiç umurunda değilken, teyzemin gözünde var olmam başka türlü anlatılamazdı. Aramızdaki kilometreler de onun beni fark etmesine engel olmamıştı. Geleyim esasa; teyzem dedi ki;

“Kızım biz eniştenle konuştuk. Senin için bir hesap açıyoruz bankada. Oraya her ay biraz mark yatıracağız. Sen de bu harçlıkları büyüdüğünde birikmiş olarak kullanabileceksin.”

“Neeeeeeee, Zehra teyzecim inanamıyorum. Ne zaman kullanabileceğim?”

“Kanuna göre 18 yaşında çekebilirsin. Ama biz bankaya şart koşacağız ki bu parayı senin dışında kimse çekemesin.”

Ah! O gün. Ah o gün, kulaklarımın bunları duyduğu o gün. Hayallerime ulaşmanın 3 yıl gerisinde olduğum o gün. Ne muhteşem bir andı bu konuşma. Hep müteşekkir kaldım teyzeme. Beni anlaması, sevmesi, ömrümün her detayında farkıyla yanımda olması… Ruhu şad olsun!

Neyse ben ortalıkta daktilo hayali ile dolaşıyorum aynı zamanda bu hayalin gerçek olma ihtimalini neredeyse garanti görüyorum. Gittiğim bazı dükkanlarda dokunduğum daktilo tuşları beni gelecekte kendi romanımı yazdığım zamanlara ışınlıyor adeta. Soğuk tuşlar, benim içimin aleviyle ısınıyor resmen. Yazma maceramı daktilo almak hasretiyle özdeşleştirmiştim. Sanki başka türlü yazamayacakmışım gibi hep onu bekledim. Bu hataydı ama geçmişte olan onca hatama bakınca bunu çok masum buluyorum. Bekledim… Yazları teyzemler Almanya’dan kavanozda çikolatalarla geldiler evimize. Her yıl da bir hediye getirdi bana ama onun en büyük hediyesi bankada yatıp uyuyan marklarımdı. Uykularından uyandırma anımı hasretle bekliyordum ve ben 18 yaşına geldim. Annem, babam, herkes bu paranın beni beklediğini, benim için kullanılacağını, benim onayımla bankadan çekilebileceğini biliyorlardı. Hiç unutmadığım bir gün. Annem, babam ve ben Ankara Ulus Meydan’ındaydık. İlk kez belki de bankaların kalabalık içi ile o kadar yüz yüzeydim. Bankoya giden babamın durumu izah etmesini izlerken yüzümde gülümseme, elimde kimliğim ile bakınıyordum etrafa. Saçlarımın önüne gelen bir tutam uzun boylu kakülü sürekli arkaya itip, görüntüme daha havalı bir genç tavrı veriyordum. O gün giydiğim kadife elbiseyi de hiç unutmuyorum. Kendimi en çok yazarmış gibi hissettiğim kıyafetim oydu. O zamanlar Duygu Asena’nın kitaplarından feministliği öğrenirken, bir kadının kendine güvenini de klonlamaya çalışıyordum. Bir özgüven veriyordu onun kitapları bana. Söyleyemediklerimi söyleyen birilerinin olmasını bilmek çok güzeldi.  Erkeklerin hükmettiği dünyaya küfürlerimi ediyor ama hemen sonra yorganın altına saklanıyor gibiydim. Çünkü gerçekler her tarihte acıydı. Kitaplar değiştiremiyordu erkeklerin bu topraklardaki hükümdarlığını…

Banka memuru bana bakıyordu. Bir bana, bir elindeki kimliğime bakıyor bir de düşen gözlüğünü yukarı ittirmeyle uğraşıyordu. Baktığı masaüstü bilgisayarın ekranına zumladı kafasını. İçine girecekti neredeyse. Bir sorun mu var acaba diye anneme baktım. Annem, babamın bir adım gerisinde ve epey aşağısında öylece duruyordu. O sıralar ben de annem kadardım. 1.50 bir kadın ve aynı boyda olan kızı. Önümüzde hem iri hem de uzun boylu bir adam. Gölgesinde kalmak fiziksel olarak olağandı. Babamın yüzüne baktım. Siyah camları olan yuvarlak çerçeveli gözlüğünün kendisini sempatik yaptığını sanıyor ve suratsızca dikiliyordu tepemizde.

“Hadi vezneye” dedi bize.

Anneme baktım şaşırmış gibiydi. Benim başımı iki yana sallamama karşılık; parayı alacağız dedi. Gözlerim büyüdü yine. Kalbimde bir şimşek sanki. Çaktı geçti, mideme doğru. Babam vezneden aldı parayı. Gördüm. Gördüm ben o parayı. Aldı ve hemen elindeki geniş siyah, derisi soyulmuş cüzdana koydu. Bize pek izahat vermiyordu ama anladık, bu para benim için teyzemin bankaya yatırdığı harçlıkların birikimiydi. Annemin elinden tuttum, terli elleri beni ürkütse de babamın peşine düştük yeniden çıktık dışarı.

“Ne oldu baba?”

“Aldık parayı tamam.”

“Oleey, yaşasın. Tamam şimdi gidiyor muyuz daktilo almaya?”

“Kızım bir hesaplayalım şu parayı. Bana eksik gibi geldi. Her hafta 20 mark demişti teyzen. Yani bu paraya benim planlarım tutmuyor.”

“Ne planı baba? Bu benim hayalimdi. Ben daktilo alacağım ya. Çok pahalı değil zaten benim seçtiğim. Orda kaç para var? Ben daha ucuzunu da seçebilirim.”

“Kızım borçlarımızı düşünce pek bir şey kalmıyor. En kötü kalan parayı sana veririz sen üstüne biriktirmeye devam edersin, tam olunca da alırsın daktilonu.”

Ulus meydanında yürüdüğümüz yol, benim gelmişim, geçmişim, geleceğim üzerindeki hızlı trenin rayları gibiydi. Teyzem bu parayı benim için biriktirdi. Markların hepsi benim olmalıydı. Demedim ben. Baktım annem de o kadar sessiz ki… Eylemsizce yürüyor ve minik de bir gülümsemeyle kendini ortamda mutlu hissettiriyordu. Benim hayalim değil miydi bu? Bunu bir tek ben mi biliyordum? Kafamdaki seslere, kalbimdeki büyük çığlığa rağmen bu dramı kabul ettim. O an yapacak çok da bir şeyim olmadığını, bu üzüntüyü kabul etmemim belki bana bir faydası olabileceğini düşündüm. Daha önce yaşadığım diğer üzüntüler gibi. Hayalim belki de hayal olarak kalmalı dedim. Bu hayale kavuşursam, belki yazmak için başka bir hayal kuramam dedim. Daktiloyu hayalim olarak hayatımda tutmaya karar verdim. Yıllar geçti teknoloji her eve masaüstü bilgisayar ile dünyamıza dalış yaptı. 18 yaşımdayken elime tutuşturulan para, o zaman ancak bir okul çantası, kırtasiye malzemeleri falan alabiliyordu. Hiçbiri bir ‘hayal’ etmiyordu. Ben masaüstü bilgisayarı hiç sevmemiştim. Üstündeki klavye ve içinde tutulan, adına word denen bir beyaz sayfaya yazı yazmak benim beklentimi karşılamıyordu. Bana, yazmanın keyifli hissini veremiyordu. Annemler, teyzeme çok teşekkür etmemi tembih etti, babamın bana parayı teslim ettiğini, istediğim daktilo için araştırma yaptığımı falan söylememi istediler. Söyledim. Kabul edilmiş bir dram, size ne zaman hizmet edecek bilemezsiniz! Ben o zamanlar belki şu an, belki bu an diye söylendim kendime. Bugün 30 yaşındayım. Yazdığım, yarattığım yazılar çok sınırlı kaldı. Okuduğum kitap sayısı arttıkça da kendime olan inancım azalıyor. Bir yerlerde kırıldı hevesim ve kendime  güvenim. Güvenimi yeniden kazanır mıyım, yazmanın bana istediğim rüyayı gösteren mucizesini yaşar mıyım bilmiyorum…

Açtığım bu parantezi yine kendimden iğrenerek kapatıyorum.

Kapa parantez.)

 

Duygu CAN

12.12.2023

 
 
 
 
 
 
 
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir